Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

"Hekimler, bana niçin kıydınız?"

Olmadık zamanda insanın aklına hiç de akla hayale gelmez sorular düşer, hele de olmadık zamanlar yaşarsan sağanak olur da yağar bu tür sorular! 

Bu olmadık zamanlarda yağan sorularda boğulmamak için yanı başındakilere bakarsın, bakarsın bakmasına da yine kendinle kalakalırsın! 

Meramını anlatmak için kelime ararsın, ne desem, nasıl söylesem dersin! 

Meğer öyle şeyler varmış ki, meramınızı anlatmaya kelimeler yetmezmiş, yanlış anlaşılmak ya da maksadınızı anlatamamak korkusuna kapılıp, susarmışsınız! 

Susarsınız, içinize atarsınız başlarsınız içten içe kendinizle kavga etmeye, sağanak yağış içinizi doldurur da çatlayacak hale gelirsiniz! 

Sizi de iyice çatlattığımın farkındayım! 

30 Mayıs 2019 Salı günü Ankara’ya gittim, Ankara’da genellikle Beştepe’de bulunan Başkent Öğretmenevi’nde kalmayı tercih ettiğimden yine orada kaldım! 

Her zaman olduğu gibi, o sabah da odamın balkonuna çıktım Ankara’yı seyrettim! 

Sağ yanımda Başbuğ, sol yanımda Muhsin Başkan, karşımda Gazi Mustafa Kemal Atatürk... 

Dahası alttakileri özleyenlerin çoğu, üsttekileri savunma adına, birbirlerini alta göndermek için neredeyse boğazlayacaklar! 

Oysa, hemen yanıbaşımdaki Başbuğ, hayatı boyunca, “Türk Milleti” dediği için, ne çok da hakaret görmüştü! 

Yarın 3 Mayıs, Türk Milliyetçilerinin bayramı! 

Oysa, Başbuğ ve gönüldaşları 3 Mayıs 1944 davasında tabutluklara tıkılıp işkence gördü! 

Sol yanımdaki Muhsin Başkan, 3 Mayıs 1944’ün yere düşürülmeyen bayrağını alıp, “Türk esir olmaz” dediği için, geçenlerde ölen Raci Tetik’in komutanı olduğu Mamak Askeri Cezaevi’nde C5’lerde işkence gördü! 

Bugün, bu Ankara’nın belediye başkanı da Ülkücülüğü ile meşhur olan  Mansur Yavaş! 

Peki, Sayın Yavaş’ı Ankara Belediye Başkanlığına taşıyan neydi? 

Elbette kendi yetenekleri ve iddiaları, lakin en büyük siyasi sermayesi de Başbuğ’un çektiği çileler değil miydi? 

Duydum ki, Sayın Yavaş, Sayın Servet Avcı’yı kendisine başdanışman yapmış! 

Aynı soruyu Sayın Avcı için de sorduğumda, Başbuğ’a bir de Muhsin Başkan ile olan birlikteliğini eklemek lazım! 

Ve, karşımda Anıtkabir’de yatan Gazi Mustafa Kemal Paşa! 

Yüzüncü yılını kutlamayı iple çektiğimiz Cumhuriyetimizin kurucusu, Cumhurbaşkanı... 

Bir de, Sayın Yavaş’ın seçildiği parti CHP’nin de kurucusu... 

İşte, o zamansız sorular da bu anda üşüşüyorlar! 

Bugünkü CHP ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk! 

Bugünkü Mansur Yavaş ve Başbuğ! 

Telefonumla bir fotoğraf çekip altına da, “Ankara! Üstündekilerden çok altındakileri özlediğim şehir!” yazdım ve sosyal medyadan da paylaştım! 

Aman Allah'ım! 

Meğer, ne de çok alttakileri özleyenler varmış! 

Hadi, siz siz olun da sorun bu soruları yanıbaşınızdakilere de, bir tekine olsun cevap bulun! 

Yarın 3 Mayıs... 

Bundan tamı tamına 538 yıl önce, 3 Mayıs 1481’de Konstantinopolis’i fethedip İstanbul yapan, bir çağı açıp, bir karanlık çağı surların yıkıntılarının dibine gömen Fatih Sultan Mehmet Han’ın şehadetinin, (şehit, çünkü zehirlenmesi bütün tarihçilerin ittifak ettiği bir iddiadır)  538. yıldönümü! 

Zamansız sorular yağıyor da yağıyor! 

Bugün, İstanbul Belediye Başkanlığı koltuğunda, yüzlerce Fatih Sultan Mehmet Han torununun kanını dökmüş, Bizans’ın torunu Makarios’un heykelini dikmiş bir kişi oturuyor! 

Hadi, sorun yanı başınızdakilere bu zamansız soruları da, cevap bulun! 

Bakınız, 538 yıl önce şehadet şerbeti içen cennet mekan Fatih Sultan Mehmet Han son nefesinde ne demiş, “Hekimler, bana niçin kıydınız?”! 

Fazla söze ne gerek... 

Ah, bu çare diye kendimizi ellerine teslim ettiğimiz hekimler, ya derde derman ya katle ferman!